küçük defterler I - salih aydemir
bana gelince; kim bu? diye sallandırdığım çılgın kostümler içindeki
bedenim ürperdi: kim bu? hay allah her şey hâlâ yanlış; doğrular deli
gibi dans ediyor öylesine... huysuzlaşan dilimin çizdiği şakalar uğruna
aldatıyorum sakinleşen yüzümü... birbirine sarılmış sokaklar gibi
gevşiyor gidip geldiğim kentler... seni severken, kendime dönüyorum...
beni yeniden uyandır yüzüne...
şaşkınlığın kederliliği içinde değişen ne varsa hatırlat... tehlikeli ve
iyi olan sevindirecekse... beni uyandır...
içimden geçen yeni bir şeyin gürültüsüne bırak bedenimi... rilke'ye
katlanmak zorundayım; aşkın yalnızca anlamı var ve bu insancadır, diyen
herkesin bile anlamadığı rastlantıların anlatısı sayılmaz...
herhangi bir ses, yüz, dil ve dokunuş... öylesine olmuyor... benliğin
ağır geldiği o kaba sabalığı içinde kargaşa yaratan hiç, yine öteki...
ruhun sahip olduğu o sarmaşıklar dizgesi...
mallarme'nin uğursuz sandığı düşün hayalinden başka bir şey olmayan
sözün baskısında tuttuğum hayat açık veriyor...
günah gözlerimde cesur bir hayatı karşılıyor
müzik gibi her şey akıyor içime
küçük defterimde hıçkırıklar
küçük küçücük cümleler akıyor dilime
silah yok... gizli boşlukların yokluğuna bıraktığım düzen hiç'in gizine
taşıyacak beni... ruhum yapay gülüşler karşısında alaya alacak ben'i...
ben, dünyaya ait olanla yetinmeyeceğim...
sözcüklerle yaptığım her savaş ayrıntı taşıyor mirasımıza; bedenim
senden kalan tek mülk... alay ettiğim yaşların ayrıntısındayım... dilime
yıldırım düşse kalbim şaşırmaz; sus, biraz gözlerinde kalayım; yüzümdeki
hayat boşuna gitmesin...
ben aklımı dolandırayım
şikâyet eden kalbine büyüsün
oysa sarkacı her tutuşumda onu daha hızlı sallamayı düşünmüştüm... çığ;
kalbimin cüppesine inen karartı... beni tepeden tırnağa bir alığa
dönüştüren çelik... fısıldayan umut;
her şey yerli yerindeyken
kendine hep uzak olan mil
bitki örtüsü uzunluğunda dokunur gözlerime
düzensiz geceyi sırtlanan ağzı dolu su gibi
sis...
dahası var; sanki her şey insanmış gibi yıkanıyor ıslık çalan bedenime
dahası var;
tenim olmazsa aşk olamam...
geceyi çıkar kuyudan
sabahı başlatan çalparadan
yıldızların mırıltılarını duyuyorum
dilim gölsüz karanlıklar büyütüyor