masal sayısı - duygu güles
Hiç varmış, hep yokmuş. Yaşama kullanan çokmuş. Kayıp zaman izinde, kabak kemani içinde. Develer hip-hopçu, pireler kuaför iken, ben annemin pusetini tıngır mıngır sürer iken. Ak sakal, boz sakal. Yüzde oyuklara saklanmış yok sakal. Ben ki kasap olsam, sallayamam satırı. Nalbant olsam hele.. nallayamam katırı. 40 katır ile 40 satır arasında kalsam, seçemem uzaktan sayıları. Hamama girsem gözüm arar natırı. Nadan olan bilebilir mi ahbap hatırı? Ya da: Nadan ile sohbet güçtür bilene, çünkü nadan ne gelirse söyler diline lafını. Sudan geldim, tahtaya sindim. Ansızın ne göreyim: Emine hanım konyak içmiş, karyolada yatıyor. El ettim, göz ettim, söz ettim. Nihayetinde yüz ettim kendime ve yüzüne baktım. Karyoladan ayıldı Emine hanım. Çıktık birlikte yola. Ne sağa bakabildik, ne sola. İzimiz çıktı boylu boyunca ufka. Gide gide sevdalandık Kaf Dağı'nın ardına. Sevdada ne ileri gidebildik, ne geri. Şimdiyse masal başlıyor gel beri:
Zaman zaman oldukta, karıncalar âleminde bir karınca yaşarmış. Bu
karıncanın masala misal olmasının sebebi, diğer karıncalardan farkı
imiş. Aslında bu masal, diğer karıncaların da masalıymış aynaya
tersinden bakınca. Fakat aynaya tersinden bakıldığında sırdan başka bir
şey görünmediği için, o karıncanın masalı olarak bellenmiş bu da.
Karıncanın, diğer türdeşlerinden farkı doğuştan tembel, bezgin, miskin,
vesselam atalet sahibi olması imiş. Herkes canını dişine takıp
çalışırken ve bundan memnuniyet duyarken, o fıtratı gereği her işi zorla
yapıyor, en ufak boşlukta tek başına yaşadığı yuvasına kaçıp
karıncalığını düşünüyormuş. Bu tuhaf davranışları yüzünden, diğer
karıncalar tarafından iğreti bulunan ve anlaşılamayan karıncanın
hakkında her gün biri bin para tevatür ağızdan ağza yayılıyormuş
karıncalar meclisinde. Herkes onu yola getirecek türlü çareler
düşünüyormuş. Zira onun kendi çabalarına köstek olduğunu, dahası
sırtlarından geçindiğine hükmediyorlarmış. Karınca bunların hepsinin
farkındaymış elbet. Hatta bu durumdan onlardan daha fazla rahatsız imiş
ya, elinden bir şey gelmiyormuş. Her an karıncalığıyla savaşırken
yakalıyormuş kendini. Bir gün ceviz ağacı dibindeki yuva inşaatına erzak
taşırken, birkaç yabancı ellerinde şişeler kahkahalarla yanından geçmiş.
Merak etmiş karınca, yükünü oracığa terk edip peşlerine takılmış.
Söylediklerine kulak kabartmış. Yabancılardan biri neşe içinde bir masal
anlatıyormuş diğerlerine. Karınca daha da yaklaşmış. Masal, çalışkan
karınca ile gününü günle gün eden ateşböceğini anlatıyormuş. Karınca
enikonu meraklanmış, ayaklarının diplerine kadar yanaşmış yabancıların.
Karınca, ateşböceğinin makus talihini böylece öğrenmiş ve hayatında hiç
ateşböceği görmediği için, kendini bu masaldaki ateşböceği zannetmiş.
Sevinmiş içten içe. Karınca değilmişim demek ben, ondanmış yaşadığım bu
huzursuzluk diye söylenmiş. Keyifle inşaata geri dönmüş. Yolda gördüğü
karıncalarla kıvançla konuşmuş, şakalar yapmış, herkesi eğlendirmiş.
Diğerleri, karıncanın belki de iyileştiğini düşünmüşler. Karınca ise,
inşaata gelir gelmez, görev kepini götürüp şefine teslim etmiş. Bütün
arkadaşlarından helallik alarak, hepsiyle vedalaşmış ve şaşkın bakışlar
içinde yola koyulmuş. Kimseye bir açıklama yapmamış karınca; sadece
ardında, yuvasında bulunan bir mektup ve mektupta da "Kendimi aramaya
gidiyorum" gibisinden, diğer karıncalara hiçbir şey ifade etmeyen bir
cümle bırakmış.
Günlerce yürümüş karınca, sırtında kendisini taşıyarak. O sırada
mevsimlerden kışmış, karınca masal zamanının yaz olduğunu bildiği için,
ateşböceğinden önce, mevsimlerden yazı arıyormuş. Sonunda sora sora yazı
bulmuş. Bir süre iklimin keyfini çıkarmış, kendine çeşitli meyvelerden
müteşekkil güzel bir ziyafet çekmiş. Sonra denizi bulmuş, sahilde
yürümüş. Ayaklarını suya sokmuş, mavi göğün altında her şeyin apaçık
görülmesini ummuş. Sürekli düşünüyormuş karınca. Zaten düşünerek
uyandığı hayat uykusuna, yola çıktığından beri daha da çok düşünerek
devam ediyormuş. Deniz kenarında bir süre eğleşen karınca, yavaş yavaş
karıncalığından sıyrıldığını düşünmeye başlayınca vaktin geldiğini
kavrayıp yine yola koyulmuş. Az gitmiş uz gitmiş. Geceyi çölde geçirmek
istemediğinden, hemen sınırdaki bir otelde konaklamış. O gece karınca
kıyafetlerini çıkarıp, gördüğü çeşitli ipuçları ve kendi sezgileriyle
yolda diktiği ateşböceği elbisesini ilk defa denemeye karar vermiş.
Aynanın karşısında saatlerce prova yapmış, oturmasına kalkmasına bakmış.
Bu elbise tam da ona göreymiş. Ateşböceğine benzediğini, kendine biraz
daha yaklaştığını düşünerek gözleri dolmuş. Mutluluktan ağlamış, huzurla
dolduğunu tasavvur etmiş. Bakalım topluluk içine çıkınca diğerlerinin
tepkisi nasıl olacakmış? Karınca korkuyormuş ama sonuçta bunun geçmesi
gereken bir sınav olduğunda karar kılmış. Yeni elbisesiyle aşağıya
inmiş. Bu güzel olayı bir kadeh şarap içerek kutlamaya karar vermiş.
Köşe masalardan birine oturmuş. Artık bambaşka olduğunu bildiği gözlerle
çevresine bakmaya başlamış. Her yanından dalga dalga vakar taşıyormuş.
Onun böyle kurum kurum oturduğunu gören kimileri ona bakıp bakıp
gülüyor, kimileriyse şaşkınlıklarını gizlemeden ondan uzak durmaya
çalışıyormuş. Biraz içerlese de karınca, yine de bu durumun normal
olduğunu düşünmüş. Alışmaları için onlara zaman vermeliymiş kendince.
Böyle arpacı kumrusu gibi düşünmeye devam ederken karınca, hafiften
kafayı bulmuş. O sırada masasına bir yabancı gelmiş, oturabilir miyim
diye sormuş? Karınca şaşırmış, kekeleyerek kabul etmiş. Yabancı ince
ince karıncayı süzdükten sonra tabakasını çıkarıp içinden bir tane
sigara almış, karıncaya da teklif etmiş. Karınca bir an tereddüt edip
sigarayı almış. Yabancı önce onunkini, sonra kendisininkini ateşlemiş.
Bir nefes çektikten sonra, ben demiş karıncaya. Ben Ateşböceği Ejder.
Karıncanın nutku tutulmuş, şaşkın şaşkın Ateşböceği Ejder'in suratına
bakmış. İçinden, demek ateşböceği buymuş diye geçirirken, üzerindeki
ateşböceği elbisesini utançla çekiştirmiş. Ejder uzun süre ara vermeden
anlatmış. Karınca kâh merakla, kâh sinirle, kâh üzüntüyle Ejder'i
dinlemiş. Aslında ateşböceği olamayacağını kavraması uzun sürmemiş,
fakat yine de aralarına katılamaz mıymış? Hayır demiş Ejder: Bizim
ateşböceği türü olarak sayımız bellidir, kimse bu sayıdan dışarı çıkamaz
ya da içeri giremez, diyerek karıncanın son umutlarını da kırayazmış.
İçtikçe içmeye devam etmişler karınca ile Ejder. Karınca efkârlı efkârlı
düşünüyormuş Ejder konuştukça. Konuştukça daha da sarhoş oluyormuş.
Sonunda bu esrime içinde karıncanın aklına tuhaflaroğlu tuhaf bir fikir
gelmiş. Belki de imkânsız değilmiş kendince ateşböceği olması. Bir
yandan Ejder'e bir şey çaktırmamaya çalışırken, bir yandan da ona daha
fazla yakınlık göstermeye başlamış karınca. Artık sayısını bilmediği son
şişenin de dibini gördüklerinde, kalkmaya davranan Ejder'i durdurmuş, bu
gece benimle kalır mısın diye ağlamaklı bir ton tutturmuş. Ejder'in
gözleri parlamış. Beraber karıncanın odasına çıkıp sevişmişler. Ejder
hemen uykuya dalmış, karınca Ejder'in tabakasından bir sigara alıp
yapacaklarını düşünmeye koyulmuş. Sigarasını yutar gibi içmiş. Kalkıp
şimdi gülünçlüğüne kendisinin de acıdığı ateşböceği elbisesini bavuluna
koymuş. Karınca kıyafetlerini üzerine geçirip Ejder'e üzüntüyle bakmış
ve yavaşça kapıyı kapatıp dışarı çıkmış. Otelin yanındaki bakkala
girmiş. Bir tane ayırıcı, bir tane yokedici, bir tane de daksil
alacağını söylemiş. Bakkal boş boş suratına bakmış karıncanın.
Ehliyetiniz var mı beyim diye sormuş sonra da. Karınca sıkıntıyla
ehliyetini çıkarıp göstermiş. Bakkal bir süre duraksadıktan sonra ikna
olmuş olacak ki, karıncanın istediklerini paketleyip ona uzatmış.
Karınca parasını ödeyip doğru odasına seğirtmiş. Bakmış ateşböceği hâlâ
horul horul uyuyor, rahatlamış. Aceleyle karınca kıyafetlerini çıkarıp
bavula tıkmış. Ayırıcıyı açıp ateşböceğinin yanına gitmiş, onun ve kendi
üzerine bolca sıkmış. Odanın içini duman bağlamış, kokudan bayılacak
gibi olmuş karınca. Ayırıcının kutusunun üzerini okumuş. Daha beş
dakikam var, diye söylenmiş kendi kendine. Bu arada yokediciyi de
kurmuş, çalışır duruma getirmiş. Şimdiye dek hayatında ne eylediyse
hepsini sıraya koyup, yaptığı hataları daksille silmiş. Ayırıcı aktif
hale gelmeye başlayınca ürkmüş karınca. Ya herru ya merru diye düşünecek
olurken, ateşböceği ateşler içinde uyanıp ne oluyor diye bağırmaya
fırsat bulmadan ayrılmış birdenbire. Bedeni yatakta kıpırtısız
kalakalmış, aynı anda karıncanın kıpırtısız kalan ruhuyla birlikte
yokedicinin içine hapsolmuş. Yokedici gürültüyle ikisini de öğütürken,
karıncanın bedeni ile ateşböceğinin ruhu odanın hengâmesinde birbirine
sığınıp, yapışmış.
Masalda, artık karınca olmayan karıncanın akıbeti hakkında daha fazla bilgi yokmuş. Masal, bizzat karıncanın masalı olduğu için olabilir bu, ya da masal yazarının hüsnükuruntusu da olabilir. Veyahut masalın kuralları gereği alınmış bir tedbir, keza yolda önüne çıkan gerçek kırıntılarını yiyen güvercinlerin bir kazığı; hiç olmadı masalı dinleyen güzel çocukların aniden bastıran uykusu da olabilir. Nihayetinde gökten düşen elma saksılarının ve yaşamın dimağa kazıdığı binbir türlü unutuşun eseri de olabilir. Emine hanımın yolda, içtiği konyaktan ötürü sızması ile yazarın akşamdan yediği hurmaların etkisini masal sayısını 3 alarak bertaraf etsem de, kerevete çıkılan yoldaki yapım çalışmaları nedeniyle masal trafiği başka bir şeritten veriliyor da olabilir. Olabileceklerin bir sınırı olmayabilir, hulasa.