...ve akıl bitti - emrah altınok
»...titreyen ışık
»...titreyen ışık
Küçücük bir kan damlası düşünün bir mikroskobun lamında, tek gözünüzü
Karanlık her yer, düşlerimdeki annem gibi. Ne babamı hatırlıyorum, ne de
bu akşam neredesin?
«Bir şeyler yapmak istediğini düşün. Her eylem dışarıdan gelen engellerle karşılaşabilir. Eğer sen bir eylemi gerçekleştirmek isterken bazı engellerle karşılaşırsan, o anda eylemi gerçekleştirmekte özgür olmadığını anlarsın. Böylece engellerle karşılaştığında ve özgür olmadığını hissettiğinde özgürlüğünün bilincine varmış olursun. Daha önce gerçekleştiremediğin eylemleri gerçekleştirmeye başladığında ise kendini özgür hissedersin.»
Kısafilm, dağların doruklarından, baharla birlikte eriyen kar sularının
*«O günden beri bir fotoğrafın yası tutulur.»\
Şair, Washington D.C.›de, 1954’de doğmuş ve Virginia’da büyümüştür. Liseyi bitirdikten sonra, bir süre çalışmış, boyacılık ve evlere telefon kabloları döşeme gibi işler yapmıştır. Telefon işçiliğinden ötürü Virginia ve Kuzey Carolina’da çokça dolaşmıştır.
Kuzey Yıldızı: Şu anda pek çok edebiyat dergisi mevcut vitrinlerde
Yaşlı bir kadın omzunda kalın şalıyla, sallanan sandalyesinde oturuyordu. Gözlerinin altındaki kırışıklıklar, ellerindeki siyah lekeler ona eskimişliğini acımasızca hatırlatıyordu.
kaybettim!
Akhisar’da bir ana cadde vardı, istasyonu belediyeye bağlardı. Bu yol üzerindeydi hala oğlu olan Nihat Ağabey’in iş yeri. Küçücük, on metre karelik bir oda! Tahta iskemleler, bir çalışma masası, onun yanında, çok daha ufak bir masa ve üzerinde kutu gibi, gri renkte bir daktilo makinesi. Henüz ilkokula gidiyordum. Portakal büyüklüğünde, eskitirim diye kullanmaktan korktuğum, gözüm gibi sakındığım lastik toptan başka bir oyuncağım olmadı. Sokakta oynamasını bilmediğim için çocukluğumun oyun çağını kendime değişik uğraşlar bularak geçiriyordum. Avukat Nihat Ağabey’in daktilo makinesiyle birşeyler yazmak beni mutlu eden bir oyundu. O söyler ben yazardım. Önceleri bu iş onun da hoşuna gitmişti, ama ben tozutup bunu ara sıradan her güne çıkarınca «Bu böyle olmaz,»? dedi. Büyük bir cömertlikle ekledi: «Al şu daktilo makinesini, her hafta sonu götür evine. Pazartesi günü ilk işin geri getirmek olsun.»? Gözlerim sevinç pırıltılarıyla doldu. Yeni bir oyuncağım vardı artık. Ona, verdiğim değere uygun bir yer bulmalıydım. Babamın çalışma masası dışında bir de yemek masamız vardı. Daktilonun yeri çalışma masası olmalıydı. Güzelce yerleştirip bir kâğıt taktım. Artık yazabilirdim. Ama ne yazacaktım? Yazmak için oturmuştum, yazacak bir şeyler bulamıyordum! Masanın üstünde defterler, kalemler, babamın okuldan getirdiği yazılı kâğıtları ve birkaç kitap vardı.
Şiirin Yunanca karşılığı olan 'poiesis' yaratma anlamına gelmektedir.
tartılır söz\
Çok iyi bir sarhoştum. Kedilere tekme atmadım.
*Kuzey Yıldızı, bildiğiniz gibi, insanların umutsuzluklarında gökyüzünde
mr. and mrs. brown mutlular mı cehennemin dibindeki yuvalarında? they've
«In your room
«Hepimiz bir bataklıkta yaşıyoruz, ama bazılarımız yıldızlara bakıyor.» - Oscar Wilde
Tüm sanat dallarını birbirinden ayıran çok önemli ayraçlar var. Bu anlamda şairi de diğer sanat dallarına kendisini adamış sanatçılardan ayıran bir çok yan olacaktır; fakat sanatçı kimliğine mutlaka eklemlenmesi gereken vasıfların tümü, benim görüşümce sadece şair için değil, tüm sanatçılar için geçerli olmalıdır.
Neler var ardında\
Kuzey Yıldızı: Biliyorsunuz, şu sıralar edebiyat dünyasının içinde bir çok dergi mevcut. Bu dergilerin rolleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Ne tür gelişmelere sebep oluyorlar sizce, çok fazla olmaları bir dezavantaj mıdır?
Turuncu izci şapkalı\
uykusundan uyanmış ay\
umutlarım
Zorla dersinin başına oturtulmuşçasına,
her sokak lambasının, gölgeler bırakıp\
çığlıklara ulaşır sesim boş bir sokakta yankılanıp
Beklemek buruşturuyor beni bu şehirde\