Ana içeriğe geç

yürüyüş -ulaş nikbay

çığlıklara ulaşır sesim boş bir sokakta yankılanıp
seninle de dolaşmıştık bu sokağı
bir çocuk gülüşünün masumiyetiyle
hiç çekinmezdik o adımları atmaya
gizil bir paylaşımdan alırdık cesaretimizi
sokaklara çıkardık, sesimiz çığlıklara ulaşırdı
çoğalırdık...

aynı sokakta sensiz yürüdüm bu sefer
öyle çok oldum ki öyle çok!
bir çoğul yalnızlık yaşadım, paylaşamadım
senden uzakta, okyanusta bir kara parçasıydım
durmaksızın vurdu kıyılarıma hasretin
bu şehir yalımda bir damla su
bu şehir sensiz

«ay» diye hayranlıkla izlediğimiz gecenin avuntusu
cam kırığı kaldırımlar ve sokak lambaları sırdaşım
dilime dolamışım umarsız küfürleri
sensiz bir kenti küfre tutuyorum
her seferinde yıkımlara adım atmışım
her adımın karşılığını kaçamak bir bakışla alıyorum
savruk adımlı çoğul yalnızlıklardan

bu gök, bu gece, bu boş sokak ve bu yanılgı
bana bir şeyler unutturmak istiyor
çiçekler takıyor saçlarına gecenin
hüznün karartılarını bana sunuyor
nafile çabasında bir matem siyahı
«parasız yatılı hüzünler» demişti bir şair
nasıl da karşılıyor hayatı onun söyledikleri

daldan düşen bir yaprağın sararacağı öyle kesin ki...
daldan düşen bir yaprağım ufacık bir üflemede
bir ölü gibi yatarım dar bir sokakta
geçip gidersiniz yanımdan, kanıksanmıştır ölüm
bir çınar tepesi düşlemiştim oysa ben
faili meçhul demeyin bana, asla olmadım
çığlıklara ulaştı sesim ve çoğaldım

uçurum kıyısı anılardır düşen yaprağın faili
iki ayrıksı dünyaydı birbirine yaslanan
eski bir albümün sararmış yaprağında
iki ayrıksı dünyanın fotoğrafıydı geriye kalan
beyaz bir duvar ve onun kirli yüzeyi...
bense başımı bir duvara yaslamışım
sensiz bir kenti küfre tutuyorum

neyi tanımam gerekir sevgiden başka
sorumun karşılığını verin bana
sabah yeli gibi okşamışım güvercin kanatlarını
bir çiçeği koklamışım, güneşi içmişim
ellerini tutmuşum
bölüşmüşüm çığlıklardan geriye kalan
çoğul yalnızlıklarımı...

aydınlık ve uzun bir yoldayım işte
hep gülüşünü istiyorum ışığında ömrümün
ortasındayım hayat denen karmaşanın...
ve tedirginim ayrılığına yüzündeki tebessümün
şimdi sen bir gök çizmelisin bana
sınırsıza hazır ve güneşe gebe...

ve onunla atılan her adımdı yüzümdeki tebessüm
rüzgârsız kalakalmış okyanusun ortasında bir tekne
sonra doldurmuş yelkenliyi tüm soluğuyla
daha hızlı, daha hızlıcasına
ışımış gözlerinde mavinin bitmek bilmez gizemi
sonra mısralar dizilmiş yeniden türkü tadında
şiir tadında yaşanmış tüm özlemler

oysa eskimişti yüreğimde bir şeyler
tarifi zor, tarifi imkânsız yalnızlığım!
tut ellerimi üşürüm yoksa sensizliğe...
bilirsin sen de zaman zindanında geçenleri
dipsiz bir kuyudasındır işte, hep kazanır
hep sıfırsındır sen, zaman kazanır
zaman kazanır...

tüm bu anlamsızlığın içinde öyle zor ki
şiirlerin hâlâ mavi kalmasını istemek...
direnmek inadına zamanın karanlık zindanında
tarifi zor, tarifi imkânsız
ve seni görmek yansısında mavinin
geçip gidene inadımsın benim, anlaşılmazlığım
belki yanmışlığım, belki küllenmişliğim

şimdi gömülmek istiyorum içime
ve senin hayalinle tutuşturduğum bu ateşten
bu gök mavisi geceden yeniden varolmak istiyorum
haçlarına gerilmek istiyorum sensizliğin
özleminle çivilenmek istiyorum çarmıhına tutkunun
içimdeki kocaman boşluğa titredim şimdi
tut ellerimi üşürüm yoksa sensizliğe...

sokak