Ana içeriğe geç

pusula - vedat kamer

«Önümde uzayıp giden, geçmişimdir. Kendimi ona farklı gözlerle bakar kılmalıyım, dünyayı ona farklı gözlerle bakar kılmalıyım, Tanrı’yı ona farklı gözlerle bakar kılmalıyım. Onu görmezlikten gelerek yapamam bunu, ya da küçümseyerek, ya da yücelterek, ya da yadsıyarak. Onu yaşamamın, kişiliğimin geçirdiği evrimin kaçınılmaz bir parçası olarak kabullenmekle tam yapılabilir bu ancak: acısını çektiğim her şeyi onaylamamla.» - Oscar Wilde

Kasvetli bir yağmur havası akşamın içine yerleşmiş, her dakika karanlığı daha yüksek sesle çağırıyor. Apartmanlarda her an başka bir odanın ışığı açılıyor, ben ışığımı açamıyorum: kendimi bahara belli etmemeliyim.
Hüzün hâlâ duvarları yokluyor insanların her –umut verme– çabasında. Kendime yol açmak için attığım ürkek adımlar seni arıyor, imgelerim peşimde.
Gece hatıralarımı bir demet gibi sundu önüme. Aynı geçmiş korkularını farklı odalarda tutuyorduk. Yitirdiklerimin huzuru var sende. Sanırım çarşambanın bir ayrıntısı olarak kalacak bu huzur ikimiz arasında. Oysa ben bunu sessizlikte aramıştım.

Sen uyandığında yüzünde ufak bir iz vardı. İsim koyamadım ona o anda. Hangi rüyayı görmüştün acaba? İçimden Aksaray Express Café’nin balkonunda –ayaklarını ileri geri sallayarak yaşlı bir adamın yüzüne bakan– bir prenses görmüş olabileceğini düşündüm şimdi. Bu rüyayı sen bana dokuz mart tarihli bir mektupta yazmıştın.
Mektuplar… Cevaplanmayanlar geliyor aklıma hemen: yüreğime atılmış çizgilerdi her biri. Sayamıyorum artık. Sen mektuplarıma cevap yazardın. Senin zaten defterlerin vardı adsız, ufacık, renkli. Şu anki turuncu. Sayfa kırk altı, kırk yedi: tanışmadan önceydi. Doğru ya, biz geç tanışmıştık. Ama ben senden öğrendim daha az sözle sevdiğimi söylemeyi:

«Sayın Yazar, çok seviyorum sizi. İçimden geldi, söyleyeyim dedim. Rahatsız ettiysem kusuruma bakmayın, gençliğime verin. İyi günler…»

Aralıktı. Buluşup sıcak çikolata içtiğimiz o yerde, seni beklerken, sana, mektup yazıyordum. Usulca yanıma gelip kâğıdı önümden çekmiştin. Hızlıca okuyup gülümsemiştin bana. Sonra bir acı öpücük kondurmuştun çatlamış dudaklarıma. Özlem, tanımlamak istemediğim bir duyguydu. Elimden geleni yaptığıma inandığım o anda kalkıp gittim, anlamıyorum…