mektup - gökçe polatoğlu
senin hayalin... kollarımdan tutmuş aşağı doğru çekiyor beni. şarkılar
çalıyor. şarkılarla ilgili çok yazdım, seninle ilgili de... olmamış
şeyleri yazmıyorum ki! istanbulda bir tramvay var. gerçekten var! ben
tramvayda yaşadığım günleri yazıyorum. insanlara anlatıyorum. tünelde
kahveler var, dükkânlar var. tünelde sen vardın. rengârenk insanlar var.
hatta inanmazsın hâlâ doors çalanlar var etrafta. sen de doors çalardın.
sokaklarda hayal kurabilen insanlar... onları anlattığım zaman yalan
olmuyor hiçbir masal. hangi masal yalandı ki? senin elini tutuyorum.
kafamı kaldırıp suratına bakıyorum. seviyorsun beni. masallar
anlatıyorsun. hatırlıyorum: dünyanın en minik prensesiydim bir zamanlar.
pera palasın önünde geçirdiğim günler vardı. palyaçolar vardı
hayatımızda. istanbul bambaşka bir şehirdi, daha yeşildi o zamanlar pera
palas. bildiğim her yeri unutmuş, yeniden çıkarıyordum şehrin
haritasını. yürüyorduk. kanatlı olduğuna inanıyordum senin. söylediğimde
doktorlar inanmadılar.
sıkıştırıyor: resimler, görüntüler, bitmemiş cümleler... duvarlarında
resimler var odamın. yüzyıllar öncesinde yaşamış insanların resimleri.
benim hayatımda on üç yıl diye bir şey var. on üç yıl geçti bazı
şeylerin üzerinden diyebiliyorum sadece. benim zamanımda istanbulun
aydınlık olduğu günler vardı diyebiliyorum. parklar, fıskiyeler vardı.
suratına bakıyordum. bakabiliyordum. günaydın diyordum. çiçekler
oluyordu ellerimde. iyi uykular diyordum. çiçekleri sana veriyordum.
bütün çiçekleri senin için topluyordum bahçelerden. bu kadar geçtiği
için bile geriye dönülemeyeceğini düşünüyorum.
ileriye doğru, geçmiş beni rahatsız etmesin istiyorum. ama sen:
hayatımın en büyük saplantısı. bana yardım etmeye mi çalışıyorsun?
şarkılar var. tarihler var. hiçbirini hatırlamıyorsun. palyaçoların
kocaman burunları olur. bunu unuttuğuna inanamıyorum. beni nasıl
unutursun? yanlış şarkıları çalıyorsun. yanlış masalları dinliyorsun
kötü kalpli cadılardan. ben bir tek sana güvenmiştim. en gerçek
sözlerimi sana vermiştim.
gürültü var. sana bakıyorum. seni seviyorum diyorum. iyi diyorsun bana,
iyi. bunca zaman bunu duymak için mi yaşadım ben? hayatımı bunun için mi
harcadım? bunun için mi inandım sana? senden sonra kimse inanmadı bana.
cümleler hep eksik kaldı. çok kötü şeyler geldi başıma. rüyalarımı
anlatacağım kimse kalmadı. sıcacık odalar olmadı. saatlerce susmak.
bundan sonrası hep susmaktır bilinçsizliğin derinlerine doğru. boş
bakışların biriktiği yerde oturmak.
saçlarımın uçlarından sular damlıyor. farklı şeyler yaşamdan algıladıklarımız ve ben gittikçe aptal oluyorum.