Ana içeriğe geç

kuzey yıldızı - özgür macit

1.

-- burası iyi.
böyle dedi dalgalı - kumral saçlı kız. oysa iyi olmadığını o da pek iyi biliyordu. çünkü bir kere yol kenarıydı burası, sonra inşaat vardı hemen arkalarında: tak - tuk - tak - tuk.
-- pekâlâ.
çaresiz kabul etti esmer oğlan. kız kumraldı bir kere. ve o binlerce insanın aynı anda umudu haykırdığını görmüştü. üstelik demirin tadını da bilirdi.
oturdular.
-- bu birlikte bir şey yapmaktır işte.
bunu da bu hikâyeyi yazan söyledi.
-- sana bir gösteri yapayım mı?
dedi oğlan ve cevap beklemeden çantasına davrandı. kız:
-- tabii.
dediğinde o çantasından iki tane beyaz kâğıt çıkarmıştı bile.
-- şimdi.
dedi oğlan.
-- şimdi.
dedi kız sorarcasına.
güldüler.
ve bu hikâyeyi yazan:
-- birlikte bir şey yapmak bu.
diye düşündü tekrar.
-- bu kâğıt, benim.
dedi oğlan.
-- o kadar temiz değilsin.
dedi kız.
-- sen de bu çakmaksın.
cebinden çakmağını çıkardı.
-- ama ben mavi değilim.
bu kız da hemen şımardı!
-- ne yapacağım?
diye sordu oğlan.
-- kâğıdı yakacaksın.
-- al sen yap o zaman.
oğlan kâğıtlardan biriyle çakmağı uzattı. kız çakmağı çaktı. kâğıt ısındı, yandı. bir işçi geçti yanlarından, tip tip baktı. kâğıt sönmeden kız kâğıdı elinden fırlattı.
-- benim tamamımı yakmaya kalkarsan.
dedi oğlan.
-- ya sen de yanarsın, ya da beni böyle yanarken bir kenara atarsın.
sustu kız, eğdi başını.
-- ver bakalım çakmağı.
oğlan çakmağı alıp elindeki kâğıdı yakmadan altında gezdirdi. kız yavaş yavaş karaltılardan oluşan yazıyı heceleyerek okudu:
-- se - ni se - vi - yo - rum.
-- ben de seni.
dedi oğlan.
-- birlikte.
dedi yazar.
sarıldılar, kenetlendi dudaklar.
-- bu aşk işte.
dedi yazar.
utandı.

2.

-- burası iyi mi?
böyle sordu kızıl -- düz saçlı kız. üstelik iyi olduğunu o da biliyordu. ufukta sona eren bir deniz, dalgaların sesi, yemyeşil ağaçlar, vs.
-- pekâlâ.
dedi oğlan isteksiz. esmerdi. neresi olursa olsundu onun için.
oturdular.
-- birlikte bir şey yapmak olamaz bu.
dedi yazar ve ekledi:
-- birlikteliği hissedebilmeli insan.
sustular.
-- eğer sadece sussalardı.
dedi yazar.
-- evet o zaman ‹birlikte› bir şey yapmış olurlardı. ama susmuş gibi durup kendileriyle, kendi yarattıkları başkalarıyla konuşuyorlar.
haklıydı.
-- ee?
dedi kız düşünceden koptuğu bir sıra.
-- ne düşünüyorsun?
-- hı?
dedi oğlan, irkildi.
-- boş ver.
dedi kız.
-- iyi.
dedi oğlan.
-- birlikte ancak boş verirsiniz.
dedi yazar:
-- dolu vermek emek ister.
-- ama.
dedi oğlan. esmerdi.
-- ben çok emek verdim, olmadı.
-- haklısın.
dedi yazar:
-- karşılıklı olmalı emek, sevgi gibi.
kız:
-- gidelim mi?
dedi, yazarı duymamıştı.
-- evden beklerler.
-- pekâlâ.
dedi oğlan, yazara dönüp bir acı, çaresiz gülücük attı.
kalktılar.
-- birlikte!
dedi yazar, alaylı.
sustular ve yürüdüler.
-- hayır olmaz.
dedi yazar, kızgın.
onlar da yürüdüler ve sustular.
-- ...
bir şey diyemedi yazar.
ayrıldılar, eller sallandı.
-- bu da dostluk.
dedi yazar.
usandı.