pusula - vedat kamer
"Yaşamın en mutlu anlarında da aynı güçle acıyı duymadım mı. Ve acıların ötesinde bir beklenti vardı: Kendi dünyamın beklentisi. Kendi odamda içebileceğim sabah çayının beklentisi. Sinir hastanelerinin kantinlerinde, teneke çayı, kendi odamda içmek istiyordum. Kimse senin kadar güzel, hiç kimse senin kadar canlı gitmedi ölüme." -- Tezer Özlü
yağmur: Yağmur yağıyordu, geldin. Yağmur seni getirdi bana. İlk
başta anlamadım, oysa sen güvenmediğin her sözcüğün yerine bir şeyler
ekliyordun elinle. Ellerini seyrettim, seni seyrettim. Sonra bir vakit
köprüaltındaydık. Birazdan gidecektin, sana sarılmayı düşündüm. Sen
benim düşündüğümü yaptın. Kimse bana bu kadar sıkı sarılmamıştı. Daha
sonra kalktık. Köprüüstünde yürüyorduk. Ellerini, ellerimin içine aldım;
yorulmuşlardı. Acılarına saygı duyuyordum ve seni yağmura bıraktım.
Gittin.
Şimdi yağmur tane tane yağıyor. Sen yağıyorsun. O ufacık damlalara
sarılamadıkça kahroluyor içim.
mavi: Bulutlar gölge yaparken güneşin batışına, o renk cümbüşü sana aitti. Güneşi batırırken eğleniyordun. Mavi odamızda senden ezgiler vardı, sen yoktun.
karşıtlık: mavi odamızdaki
karşıtlığı yok sayan düşlerimizde
sonsuzluğu arar
seni öpmelerim
akşam yıldızı: Ben yalnızken ---sen--- yoktun. Neden beni unuttun.
kaldırımlar: Kaldırımın iç tarafından yürüyordum. Yağmur yeni dinmişti. Senelerdir aynı sokaklarda yürüyorum. Tüm sokaklar bizi denize çıkarıyor.
dost: Fırtına öncesi sessizlik... Sözler(in)den farksız.
yeti: Kesitler olursa bir yerlerden başlanabilir sanırım. Faydalanabileceğimiz kaynakları masa üstüne çıkartalım şimdi: senin mektubun, mavi... Mektubunu hatırlamıyorum. Bundan dolayı tekrar okumam gerekiyor. Açık havalar en büyük gizemi taşır fırtına öncesi. Adım adım sona yaklaşırken daha güçlenen tek yeti şaşırtmak gibi gözüküyor. Şu anda hiçbir şey için çabalamıyorum, kendimden başka. Belki de bu seni şaşırtıyor. (5 Mart 2002)
kehribar: Ti voglio bene.