siz - zafer yalçınpınar
I / S i z
Hey you, out there in the cold
Getting lonely, getting old
Can you feel me?Pink Floyd topluluğunun "Hey You" adlı şarkısından
Siz; büyük çoğunluk, niteliksiz nicelik, yani benim gibilerin dışında
kalanlar...Beni hissedemezsiniz. Hiçbir zaman da hissedemediniz.
Yabancılaşmış ve körelmiş duygucuklarınıza bile sahip çıkamadığınız için
beni anlayamazsınız. Ruhunuz günden güne eskiyor ve belki de çürümeye
başlamıştır. Boşuna uğraşmayın, bir arpa boyu bile ilerleyemezsiniz.
Siz, özgürlüğün adını kendi pisliklerinize bulaştırarak her tutarsız
isteğinizi gerçekleştirmeye çalıştınız. Sırf can sıkıntısından ve vakit
öldürmek için uğraştınız. Sizlerin bu eylemi her zaman başka birilerini
sınırladı. Kendi içinizdekileri bile. Demek ki birbirinizi sınırlamaya
çalışarak özgürlüğü aradınız. Doğal olarak beceremediniz ve
bulamadınız.
Arzularınızı kolayca doyurabilmek için hep başkalarına uzandınız,
düşlerinizi basit arzulara tercih ettiniz. Böylece düşleriniz küçüldü,
korkaklaştı ve yok oldu.
Dönme dolap gibi aynı yerde devindiniz. Sattınız. Sizlerin yerine benim
midem bulandı. Çünkü sizin külhanbeyliğiniz ve kibiriniz hep gözlerimin
önünde oldu. Bir oraya, bir buraya... Buna mide dayanmaz.
Bir hiçin pilotluğunda el yordamıyla yaşıyorsunuz. Fiyatların,
hesapların ve gayri resmi, vesikasız fahişelerin komutasında basit
neferler olarak çoğalıyorsunuz. Azıcık düşünebilen bir çöl
kertenkelesinden farklı değilsiniz. Yuh be... Yenik düşmüş koca bir
insanlık... Siz...
Siz beni hissedemezsiniz.
II / Ş e h i r ( S i z )
Running over the same old ground
What have we found?
The same old fears...Pink Floyd topluluğunun "Wish You Were Here" adlı
şarkısından
Bu şehir duyuları köreltir. Örneğin sesler ve görüntüler... Buraların
kulak tırmalayıcı bir uğultusu vardır ve hiçbir zaman bu sesten
kaçamazsınız. Uyurken, çalışırken, yıkanırken, sevişirken, ne yaparsanız
yapın hep kulağınızdadır bu uğultu.
Meda-i iftiharımız olan görkemli şehrimizin alıcılardan, satıcılardan ve
mallardan oluşan, pis, nursuz bir görüntüsü vardır.
Etrafınıza baktığınızda, karşıdan karşıya geçen, kurallı düzenekler,
makine gibi çalışan donuk suratlarla karşılaşırsınız. Alabildiğine
pisliktir burası. Her çeşit fahişeyi bu sokaklarda, caddelerde
bulabilirsiniz. Aramızda gezinirler ve ayırt bile edemeyeceğiniz kadar
içimize sinmişlerdir. Kısacası modern şehrimiz, meda-i iftiharımız, şu
ünlü "Dersaadet"imiz, çöl ve bataklığın bir mağarada sevişmesi sonucu
ortaya çıkan gayri meşru çocuktur.
Burası uyuşmanın, uyuşturucunun ilham kaynağıdır. Ayrıca görkemli
şehrimiz, makineleşmenin, boşluğun ve şeytanın mesai yeridir. Üstelik
günahkârlar hiçbir yerde daha saygın olmamışlardır.
Sizler, bizler, onlar, hepimiz yeşeremeyen tohumlar olarak beton
tarlalardaki yerimizi almışızdır. Makinenin tıkır tıkır işleyen
dişlileriyiz. Saat gibi çalışır, pilli oyuncaklara benzeriz.
Burada ağaçlardan değil binalardan solursunuz. Şehrimizde nefes alınmaz,
verilir.
Ve unutmadan tekrarlamalıyım ki burada yaşamaya çalışan herkes alıcı,
satıcı, mal ya da kuryedir.
***
Üstat Tolstoy aşağıdaki satırları yazmamış olsa daha fazla yaşayamazdım:
"Dar bir yerde toplanmış yüz binlerce kişi, üzerinde sıkışık bir halde
durdukları toprağı boşuna kısırlaştırmaya uğraşıyorlardı; hiçbir tohum
yeşermesin diye taşlarla boşuna kaplıyorlardı; bitmeye başlayan her otu
sökmeleri, havayı kömür dumanına boğmaları, ağaçları budamaları, kuşları
da avlamaları boşunaydı... Bahar, kentte bile, yine bahardı."Tolstoy,
Diriliş, Oda Yayınları
Ben de oturmuş, bu görkemli pisliği izlerken baharı bekliyorum.
Senelerdir bekliyorum...
Umudun gözü kör olsun.
III / S e n ( S i z )
I can't live,
With or without you.U2 topluluğunun "With or Without You" adlı
şarkısından
Eskidendi. Çok eskiden... Sen vardın ve benim varlığımın kanıtıydın. Tüm
ipek çiçekleri gibi gerçek bir kadındın.
Sen, benim tek gerçeğimdin, yaşam döngümün merkezi ve aşk oyunumun en
zengin kumarbazıydın. Rulet masasının hem oyuncusu, hem rakamları, hem
de kırmızısı ve siyahıydın. Sonra oyun bitti, masadan kalktın.
Gittin.
Gittin onlara katıldın.
Artık sen yoktun ve bu yüzden senin arasına katıldığın pisliğe "Siz"
diye hitap etmeye başladım.
Ve ben,
Kendi yokluğumun rüzgârlı mezarında sen(siz)ken,
Yalnızlığımı sen(siz)liğime sığdıramadım.
12 Eylül 2002
Geri Sayı(k)lamalar
4. Sen (ilk önce)
3. Sen benim. (önce)
2. Sen benim saplandığım. (sonra)\
- Sen benim saplandığım bataklığım. (sonrasızlıkta)